FIKRALAR 3

 

AZRAİL  
Azrail gelir kaptan pilota der ki; "Hadi vakit tamam gidiyoruz."
Kaptan cevaplar: "Aman der olay benim icin tamam da arkada 287 kisi var müsade et bu isi inisten sonra halledelim."
Azrail cevaplar: "Sen neden bahsediyorsun be!!!
Ben onlarin hepsini arkada toplayana kadar 7 yilimi harcadim!!!

 

KURBAĞA  
Adamın biri bir gün yolda giderken bir kurbağa görür ve kurbağa dilegelir :
"Ben aslynda bir insanım, eğer beni bir kere öpersen çok güzel bir prenses haline gelirim".
Adam kurbağayı eline alır ve cebine koyar.
Kurbağa tekrar dile gelir :
- "Eğer beni öpersen çok güzel bir prenses olacağım, ve seninle 1 hafta kalmaya razyıyım".
Adam kurba ğayı cebinden çıkarır , şöyle bir bakar ve gülümseyerek yeniden cebine kor.
Kurbağa yalvarmaya başlar :
- "Eğer beni öper ve güzel bir prenses haline çevirirsen seninle bir hafta kalırım ve istediğin her şeyi yaparım".
Adam tekrar kurbağayı çıkarır , şöyle bir bakar ve gülümseyerek cebine kor .
Sonunda kurbağa dayanamaz -
"Senin neyin var ? Sana çok güzel bir prenses olduğumu ve beni öpersen 1 hafta seninle kalıp istediğin her şeyi yapacağımı söyledim. Neden beni öpmüyorsun ? "
Sonunda adam konuşur :
"Bak, ben bir mühendisim. Kızlarla uğraşacak vaktim yok , fakat konuşan bir kurbağa çok ilginç geliyor. "

 

BİR ÖYKÜ  
Kaba saba, soluk, yıpranmış giysiler içindeki yaşlı çift, Boston treninden inip utangaç bir tavırla rektör'ün bürosundan içeri girer girmez, sekreter masasından fırlayarak önlerini kesti...
Öyle ya, bunlar gibi ne idüğü belirsiz taşralıların Harvard gibi üniversitede ne işleri olabilirdi?
Adam, yavaşça rektörü görmek istediklerini söyledi. İşte bu imkansızdı..
Rektörün o gün onlara ayıracak saniyesi yoktu..
Yaşlı kadın, çekingen bir tavırla; "Bekleriz" diye mırıldandı...
Nasıl olsa bir süre sonra sıkılıp gideceklerdi.. Sekreter sesini çıkarmadan masasına döndü..
Saatler geçti, yaşlı çift pes etmedi..
Sonunda sekreter, dayanamayarak yerinden kalktı.
"Sadece birkaç dakika görüşseniz, yoksa gidecekleri yok" diyerek rektörü iknaya çalıştı. Anlaşılan çare yoktu..
Genç rektör, isteksiz bir biçimde kapıyı açtı. Sekreterin anlattığı tablo içini bulandırmıştı. Zaten taşralılardan, kaba saba köylülerden nefret ederdi.
Onun gibi bir adamın ofisine gelmeye cesaret etmek, olacak şey miydi bu?
Suratı asılmış, sinirleri gerilmişti.
Yaşlı kadın hemen söze başladı. Harvard'da okuyan oğullarını bir yıl önce bir kazada kabetmişlerdi.
Oğulları, burada öyle mutlu olmuştu ki, onun anısına okul sınırları içinde bir yere, bir anıt dikmek istiyorlardı.
Rektör, bu dokunaklı öyküden duygulanmak yerine öfkelendi.
"Madam" dedi, sert bir sesle,
"Biz Harvard'da okuyan ve sonra ölen herkes için bir anıt dikecek olsak, burası mezarlığa döner..."
"Hayır, hayır" diyerek haykırdı yaşlı kadın..
"Anıt değil... Belki, Harvard'a bir bina yaptırabiliriz".
Rektör, yıpranmış giysilere nefret dolu bir nazar fırlatarak, "Bina mı?" diyerek tekrarladı,
"Siz bir binanın kaça mal olduğunu biliyor musunuz? Sadece son yaptığımız bölüm yedi buçuk milyon dolardan fazlasına çıktı..."
Tartışmayı noktaladığını düşünüyordu. Artık bu ihtiyar bunaklardan kurtulabilirdi..
Yaşlı kadın, sessizce kocasına döndü:
"Üniversite inşaatına başlamak için gereken para bu muymuş?
Peki, biz niçin kendi üniversitemizi kurmuyoruz, o halde?"
Rektör'ün yüzü karmakarışıktı..
Yaşlı adam başıyla onayladı. Bay ve bayan Leland Stanford dışarı çıktılar.
Doğu California'ya, Palo Alto'ya geldiler.
Ve Harvard'ın artık umursamadığı oğulları için onun adını ebediyyen yaşatacak üniversiteyi kurdular.
Amerika'nın en önemli üniversitelerinden birini STANFORD'u.

 

bittin olum sen  
Adam , lüks erkek kuaföründe oturmuş bir yandan sakal tıraşı yapılırken bir yandan da elleri manikürlenmektedir.
Manikürü yapan sarışın fıstık adamın ilgisini çekmekte gecikmez ,
" Güzelim , bu gece benimle çıkmaya ne dersin ?
" Kız gülümser ,
" Özür dilerim ama ben evliyim ."
" Boşversene " der adam ,
" Seninkine telefon et bu gece işin çıktığını eve gelemeyeceğini söyle ! "
"İstersen sen söyle , şu anda seni tıraş ediyor..."

 

HADIM  
Çok yaşlı ufak tefek bir kadın bir gün mutfakta çay yaparken aniden bir peri belirir.
Çok uzun ve güzel bir hayatın oldu ,
herkese iyilik yaptin ,
buna karşılık bende bu sihirli sopamla senin 3 dileğini gerçekleştireceğim ,
söyle ne istiyorsun der .
Yaşlı kadın şaşırmış bir halde çaydanlığın para yığını olmasını diler .
Peri sihirli değneğiyle dokunur ve çaydanlık para yığınına dönüşür.
Gerçekten doğru söylemişsin sen perisin şimdide beni güzel ve genç bir kadın yap .
Peri sihirli değneyi sallar ve yaşlı kadın genç ve güzel bir kadın olur .
Sonrada şu yaşlı kedimi genç ve yakışıklı bir adam yap der .
Buda olur ve peri gider .
Genç ve güzel kadın aslında kedi olan yakışıklı adama dönüp :
işte yanlız kaldık , seninle sabahtan akşama kadar sevismek istiyorum der .
Adam kadina dönerek hırlar :
Bunu beni hadım ettirirken düşünseydin....

 

DOKTOR  
Bir doktor, hemşiresi ile buluşmalara başlar . Bu buluşmalardan kısa bir sure sonra , hemşire gelir ve hamile olduğunu söyler . Fakat Dr.; bu olayıi karısının duymasını istemediğinden , hemşireye bir miktar para verir ve italyaya gitmesini ve çocuk doğana kadar orada kalmasını ister . Fakat bebeğin doğduğunu size nasıl haber vereceğim diye hemşire sorar ; Bana hemen bir kart gönder ve arkasına " spagetti " diye yaz . Ben durumu anlarım . Başka bir açıklama yapmana gerek yok . der doktor . Hemşire parayı alır ve uçağa binip italyaya gider. Altı ay kadar sonra , bir gün doktorun karısı evden arar ve doktora ; Sevgilim , bugün postadan senin adına avrupadan postalanmış ilginç bir kart geldi. Fakat ne anlama geldiğini anlayamadım... Peki karıcığım , ben akşama eve gelince sana gerekli açıklamayı yapacağım . der doktor ve telefonu kapatır . O akşam doktor eve geldiğinde ; kartı alır okur ve kalp krizinden olduğu yere düşer . Acil yardim ve tibbi mudahelelerin sonunda doktor kendine gelir ve biraz rahatladıktan sonra , karısı kartı alır ve okur ; " Sypagetti , sypagetti , sypagetti , sypagetti ikisi ; sosisli , ikisi ; sade ".

 

İki karadenizli yılan  
karadeniz ormanlarinda yuruyorlarmis. Biri otekine sormus:
- Ula piz zehirlu yilanmiyik da?
- Haçan nerden çikti pu simdu?
- Az once dilimu isirdimda.

 

İNANMAZSIN  
Kadın yatak odasına bir dolap ismarlamış . Dolabı kadının yatak odasına monte edip gitmisler.
Evin yanından tren yolu geçiyormuş .
Mobilya şirketinin adamları gittikten bir süre sonra , bir tren geçmiş ve dolap en küçük parçalarına kadar dağılmış . Kadın çok şaşırmış , mobilya şirketine telefon etmiş ve durumu anlatmış . Hemen birilerini göndermişler ve dolabı tekrar monte etmişler. Adamlar gittikten bir süre sonra tekrar bir tren geçmiş ve dolap yine dağılmış . Kadın bu sefer çok kızmış ve genel müdürle konuşmak istediğini söylemiş telefonda .
Genel Müdür kadını dinledikten sonra ,
" Hanımefendi bu inanılmaz bir şey , durumu incelemek için bizzat ben geliyorum " demiş .
Genel müdür kadının evine vardığında durumu incelemiş ,kendi elleriyle dolabı tekrar monte etmiş ve
" Bu sefer bir trenin geçmesini bekleyeceğim hanımefendi , üstelik dolabın içine girip öyle bekleyeceğim . Sorunun ne olduğunu kendi gözlerimle görmek istiyorum "
demiş ve dolabın içerisine girip beklemeye başlamış .
Genel müdür dolabın içinde beklerken ,kapı açılmış ve kadınin kocası eve gelmiş .
Adam zaten çok sinirliymiş yatak odasına girip dolabı görünce daha da sinirlenmiş .
Karısına ,
"Bu dolap ta nerden çıktı "
diye bağırarak dolabın kapısını açmış .
Genel müdürü görünce dahada sinirlenmiş ve kızgınlıkla
" Sen de kimsin" diye bağırmış .
Genel müdür , iri yarı adama şöyle bir bakmış ve
"şimdi , tren bekliyorum desem... inanmazsın"

 

ZOR GOREV  
Amerika'da FBI icin ajan secimi yapilacaktir. Basvuruda bulunanlardan FBI ajanlari olmalari icin bir talepte bulunulur. Bu talebe gore eslerini verilen silahla oldurmeleri gerekmektedir. Ilk aday olan Ingiliz eline verilen silahi geri cevirerek ben karima kiyamam der ve iceride bulunan karisini da alip evine geri doner. Ikinci olarak iceriye Amerikali bir zenci gelir odada uzun sure dusundukten sonra bunu yapamam der ve silahi geri iade eder. Iceri son olarak bizim Temel gelir. Temele de ayni teklifte bulunulur, yani karisini oldurmesi istenmektedir. Temel biraz dusundukten sonra bu teklifi kabul eder ve iceriye girer birkac el silah sesinden sonra aniden bir cam sesi gelir iceriye giren ajanlar kirik camin yanindaki Temel'e yonelirler ajanlar saskin bir sekilde sorarlar ne oldu? Temel:_ " Verdiginiz silah kurusiki cikti, bende bizim kariyi 20. kattan asagiya attim . "

 

ALDIRMAYIN  
Orhan Boran ve Yuki sahnede gosteri yapiyorlarmis.
Tam gosterinin en kritik yerinde, en ondeki sirada oturan adamlardan birisi umarsizca ayaga kalkar ve insanlari adeta ezerek disariya dogru aceleyle yonelir.
Orhan Boran gosterisine ara verir ve adamin arkasindan nezaketle seslenir:
-"Tuvaleti mi ariyorsunuz beyefendi?..."
Adam, derdinin anlasilmis olmasindan memnun, cevap verir:
-"Evet..."
Orhan Boran devam eder:
-"Kapidan ciktiktan sonra ilk saga dönün. Bir kapi goreceksiniz.
Uzerinde "gentleman" yaziyor. Ama siz aldirmayin, girin..."

 

CLINTON'IN GAZABI  
Clinton OrtaDogu krizine bir son vermek için Irak'a gider.
Saddam son derece rahat koltugunda onu karsilar.
Koltugun uzerinde bir sürü dügme vardir.
Clinton konusurken Saddam dugmelerin birine basar.Paat bir yumruk clintonun burnuna.
Clinton sasirir ama diplomatik bir krize yol acmamak icin susar.
Devam ederler Saddam bir dugmeye daha basar.
Pat clintona bir parmak.
Saddam gulme krizine tutulmustur.
Bu sekilde bir kac kez daha dugmelere basilir...
Saddam keyiften 4 kose Clinton bir krize yol acmamak icin kizgin ama caresiz.
Derken iadeyi ziyaret vakti gelir.
Saddam endiselidir.
Clinton koltuguna oturur dugmeler onundedir.
Saddam konusmaya baslar Clinton dugmeye basar Saddam soyle bir irkilir fakat birsey yoktur.
Devam ederler.Clinton dugmelere yine basar.
Saddam yine irkilir fakat birsey yoktur yine.
Bu olayda boyle surer.
Saddam izin ister.
'Clinton ben musadenle Bagdata doneyim'. Clinton keyifle gulmeye baslar ve sorar:
HANGI BAGDAT?.

DEVAMI ARKA SAYFADA